| ||||||||||||
| ||||||||||||
| ||||||||||||
“SEVGİ CUMHURİYETİ”
adlı şiir kitabı Venedik Yayınlarından çıktı. Sevgi Cumhuriyetinde şiirsel bir yolculuğa çıkıyoruz. Haber: Ayça Öztorun “İnsanlar var sözleri veciz, hayatı roman, oku oku tükenmez” diyen Şairimizin hayatı da tıpkı roman gibi. Özgeçmişini kısaca yazıya döken Kozludere’nin masum ve yürek burkan hayatı kendisi gibi aydınlık ve pırıl pırıl kalmış. Umarım güzel şiirlerinin yanı sıra, hayatını bir gün kaleme alır da, bizi yaşanmış bir emek hikâyenin içine çeker... ŞAİR HACI KOZLUDERE’NİN “SEVGİ CUMHURİYETİ” ADLI ŞİİR KİTABI OKURLARI İLE BULUŞTU. Hacı Kozludere 1956 yılında Kahraman Maraş’ın Nurhak ilçesinin Umutlu köyünde dokuz kardeşin en küçüğü (yöresel deyimle tekne kazıntısı) olarak dünyaya gelir. Köy yerindeki ağır yaşam koşullarından yorgun düşen annesi, Şair Hacı Kozludere’ye hamile kalınca ; düşük yapmak için çeşitli yöntemler denemiş. Hiçbiri sonuç vermemiş. “Bu dünyada yiyecek ekmeğim olmalı ki sağsalim yaşama merhaba demişim.” diyor Hacı Kozludere. Annesi ona; “Ayağın uğurlu geldi.” der, kendince iki önemli sebebi oğluna anlatırmış. Şair Hacı Kozludere bu sebepleri sıralarken, emekçi ailesinden ve tertemiz dünyasından da bahsetti bizlere. “Annemin beni uğurlu görmesinin sebeplerinden ilki, ağabeylerimin eli iş tutmaya başlayınca ailenin yokluk ve yoksunluğunun gözle görülür oranda azalmasıydı. İkincisi ve en önemli sebebi de benden başka doğum yapmamış olmasıydı. Yıllar sonra yazdığım şiirle onu şöyle anlatacaktım: Soğukta donan Sıcakta pişen İki yana düşen Annemin elleri Acılardan süzülmüş Ak kanatlı bir kuştu Havalanıp uçtu Annemin elleri. Bana ilk öğretmenin kim deseler, anemle babamdır derim. Eline, beline, diline sahip olma düsturunu onlardan öğrendim. Onlara göre insanlar, hayvanları, su, toprak hepsi birer candı. Canlara kıyılmamalıydı. Bu tarihin ötesinden gelen denenmiş bir bilinç meselesiydi. Babama gelince; o doğa’nın ve düşkün insanların dostuydu. Şöyle derdi:<> Hiçbir ifade onun kişiliğini bu cümle kadar açıklayamazdı. Elbette ona da söyleyecek bir sözüm vardı: O babamdı. Dağ gibi adamdı. Yoktu parası pulu Her şeyi benimdi. Çobandı kendisi Ben de Çobanoğlu. Eli,ayağı,gözü,kulağı deyneğiydi. En acı dertlerini içine gömer, En yanık türkülerini dağlara söylerdi. Korkuyu bilmezdi. Ürkmezdi yalnızlıktan. Islığını saplardı zifiri karanlığa. Haksızların düşmanı, Mazlumun dostuydu. <>derken; Tonlarca öfke birikirdi yüzünde… Bir kış günü, Çaresizliğin en koyu yerinde El - ayak çekili, Yol - yolak kapalıyken Kollarım arasında patladı teker. Uludu köpek ! Meledi koyun ! Kişnedi at ! Evimizin bulunduğu yerden Nurhak Dağı tüm yüceliğiyle dört yöne el sallardı. O benim çocukluk idolümdü. Bütün hayallerimi onun tepesine yığmıştım. Darda kalanların imdadına yetişen Hızır Baba orada otururdu. Halk ozanlarının hepsi türkülerini orada söylerdi. Pir Sultan, Yunus, Mahzuni,Aşık Veysel’in evi oradaydı. Bana göre gece kayan yıldızların hepsi onların misafiriydi. Leyla’la Mecnun’u çöl cehenneminden kurtarıp birbirine kavuşturduğum yer de orasıydı. Binbir hayalle süslediğim bu dağa kimi çıkardıysam onlar için ferman hep padişahın olmuştur. Eh ! Bu ulu dağa da bir sözüm vardı: Nurhak Dağı başın yüce Güneş batar iner gece Kimler kondu , kimler göçe Düşer izine izine… Günün kutlu , ayın kutlu. Havan serin gök bulutlu Kim kederli kimler mutlu. Sorar özüne özüne… Güneyin Engize’ğe bakar. Aranızda Göksu akar. Ateş düştüğü yeri yakar. Yanar közüne közüne… Düşünürüm derin derin. Bana selamlar gönderin. Kayalarda kekliklerin, Öter gezine gezine… Kozludere sana hayran. Sensin ekmek, sensin ayran. Yolun senden ayıran. Vurur dizine dizine… İlk okulu kendi köyümde, orta okul ve liseyi de K.maraş’ta yatılı okudum. Orta okulda Türkçe öğretmenim şevket Yücel’di. Edebiyata karşı ilgi ve sevgimi ona borçluyum. Derslerinde anlatacağı konuları yaşam deneyimleriyle yoğurarak anlatırdı. Dolayısıyla onun derslerini ilgiyle dinler, hiç bitmesin isterdim. Kendisini rahmetle anıyorum. Hiçbir insanın yaşamı düz bir çizgiden ibaret değildir. Doğaldır ki benim yaşamımda da inişler , yokuşlar, acı ve tatlı günlerim oldu. Acılarımı , özlemlerimi gözlem ve izlenimlerimi elverdiğince şiirsel bir dille anlatmaya çalışıyorum. Şiiri şöyle tanımlıyorum:<<Şiir içsel ve dışsal yangınlara su taşıma, insan bilincini kirden ve pastan koruma çabasıdır.>> Dağlarca’nın ifadesiyle <<şiir yazmak su gibi duru ve temiz kalabilmektir.>> Kırşehir Eğitim Enstitüsünü bitirdikten sonra Bingöl, Adıyaman, İzmir illerinde ilkokul öğretmeni olarak görev yaptım. 2017-2018 eğitim öğretim yılı sonunda emekli oldum. Şu an İzmir’in Torbalı ilçesinde oturmaktayım. Aşağıdaki şiirimi bütün cefakâr eğitim emekçilerine; sevgi, dostluk ve barışı çoğaltanlara ithaf ediyorum. “Anadolu cennet bakar. Hasretliği yürek yakar. Dertleri var pınar akar. Gölü sensin öğretmenim! Gerdin kolu kanadını. Uçtun dolanı dolanı. Sınıflar arı kovanı. Balı sensin öğretmenim! Bazen ressam, bazen şair. İçin deniz, dışın nehir. Her ne varsa ilme dair. Dili sensin öğretmenim! Hacı okur hisse alır. Aldığını dosta verir. Yüreğinde bir ses kalır. Teli sensin öğretmenim.” HACI KOZLUDERE Bu haber 2248 defa okunmuştur.
| |