| ||||||||||||
| ||||||||||||
| ||||||||||||
Haber: Ayça ÖZTORUN ADINI DÜNYAYA DUYURAN RESSAM ASLI KUTLUAY Sanatı ve başarılarıyla takdir edilen ünlü Ressam Aslı Kutluay, resim, heykel, tasarım ve dönüşümle, ürettiği eserleri sanatseverleri büyülüyor. Aslı Kutluay’ın eserleri Mira Koldaş Art Galeride sergileniyor. Aslı Kutluay, tasarım ve sanat hayatına henüz 10 yaşındayken Hindistan'da katıldığı Shankar's Uluslararası resim Yarışması'nda kazandığı gümüş madalya ile başladı. Lise yıllarında resim ve geometri derslerine ilgi duydu. Bu ilginin doğal sonucu olarak, 1988 yılında sanatçı ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü'ne girdi. 1992 yılında Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü'nde 1994 yılında yüksek lisansını tamamladı. Aslı Kutluay, 1970 yılında Ankara ‘da doğup büyüdü. Bilim insanı olan ebeveynlerinin katıldıkları konferanslar sayesinde pek çok ülkeye seyahatler yaptı. Yeni kültürler keşfetti ve farklı geleneklerle karşılaştı. Dünyaya bu açılım, onun karakterini şekillendirdi ve merakını geliştirdi. 1988 yılından 1994 yılına kadar, Ankara'da, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde Endüstriyel Tasarım ve Bilkent Üniversitesi'nde Grafik Tasarım bölümlerinde eğitim aldı. Bitirme projesi, Paris'te " Pari Packaging" etkinliğinde fikir ödülüne layık görüldü. 1996'da, sanatçı, kendine ait bir tasarım ajansı kurdu, otomotiv ve tekstil sanayileri için ürün tasarımları oluşturarak çeşitli projelerde yer aldı. Aslı Kutluay’ın eserleri dünya çapında sergilenmektedir. ASLI KUTLUAY, KENDİSİNİ VE ÇALIŞMALARINI OKURLARIM İÇİN ANLATTI. Kendimden kısaca bahsetmem gerekirse ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü’nden mezun oldum, Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nde ise yüksek lisansımı tamamladım. Bir dönem sadece; “tasarım” üretmiş olsam da hikâyesi olan kişiye özel tek parça ürünlere eğilim gösterdim. Ürettiklerimde hep bir sanatsal tat aradım. Bir dönem çok yolculuk yaptım, dünyada gidebildiğim kadar kent; o kentlerdeki müze ve galerileri gezdim. Her dönüşte gezi notlarımdan ve okuduklarımdan etkilenip atölyeme kapanıp resimler ve heykeller ürettim. Benim için tasarım ve sanatın kesiştiği bir dünya oluştu ve sonrasında bu hayal ettiğim dünyada yolculuk yapmaya devam ettim. Kitap okumak ve film izlemek benim çok beslendiğim başka bir yolculuk çeşididir. Felsefe, tarih, sanat tarihi, dünyada ve Anadolu topraklarında olup bitenler, yaşadığım coğrafyanın çıkmazları ve zenginlikleri yani kendi kişisel öyküm her zaman başucumdaki en değerli kitap gibidir. Çalışmalarımda oldukça çeşitli ve değişik malzemeler kullanıyorum. Deneysel çalışmaya yatkınım. Biriktirdiklerimi, notlarımı, çektiğim fotoğraflardan ayrıntıları ve teknik olarak kolajı çok seviyorum. Sanayi bölgelerinde vakit geçirmekten ve yeni teknolojileri araştırıp onları ürünlerime entegre etmekten heyecan duyuyorum. Ahşap, akrilik, pleksiglas, demir en sık kullandığım malzemelerdir. Bir strüktür etrafında farklı malzemeleri özgün detaylar keşfederek birleştirmek en çok kullandığım tekniktir. Ürünlerimde dünya barışına, arınmaya ve insanın içsel yolculuğuna; hayalperest olmaya; insan, hayvan ve doğa sevgisine göndermeler yapıyorum. Ben evrensel bir dilde ürettiğimi düşünüyorum ve dünyanın her yerinde iletişim içinde olduğum birbirimizi sanat diliyle anladığımız bir kabilem olduğunu hayal ediyorum. Kimileriyle çoktan tanıştım. Çoğuyla da daha tanışmadım. Yaşadığım toprakları, dostlarımı, birlikte demir büktüğüm ustaları ve üreten insanları seviyorum. İster dünyadaki en önemli galerilerden birisi olsun ister yolculuk sırasında sırtımdaki rulo resimle ilgili soru soran, o an tanıştığım biri olsun iletişim içinde olmak ve katma değer üretebilmek benim için ürettiklerime yeterli bir ilgidir. Venedik Mimarlık Bienali ve Melting Point Sergisi ve Yola Çıkış 6 Nisan - 20 Mayıs 2016 tarihleri arasında Magazzino Galeri’de 15. Venedik Mimarlık Bienali önizleme projesi olarak başlayan Vittorio Urbani küratörlüğünde Melting Point (Erime Noktası) Projesi yoğun ilgiden dolayı Nef sponsorluğunda 22 Haziran 2016 tarihine kadar uzatılarak Venedik Mimarlık Bienali açılışında Grand Kanal’da Rönesans’ın önemli binalarından biri olan Palazzo Contarini Polignac’ta yer alan Magazzino Galeri’de sergilendi. Sergi daha sonra 9 – 28 Ağustos tarihleri arasında Güney İtalya Puglia bölgesinde Altamura’da Masseria Jesce adlı tarihi binada yine Vittorio Urbani küratörlüğünde, sanat tarihçisi Alessandro Fiorentino,ve arkeolog Emma Capurso yardımcı küratörlüğünde, Altamura Kültür Ajansı ve Puglia Tanıtım Ofisi himayesinde sergilendi. Erime Noktası 3.durağında İstanbul Tasarım Bienali parallel etkinlikleri kapsamında 20 Ekim – 4 Aralık 2016 tarihleri arasında Elgiz Müzesi’nde optimist ve yeni versiyonuyla izleyicilerle buluştu. Sanat tarihini incelediğimizde tasarım ve mimarlığın sanat ile birlikte dönemsel paralellikler gösterdiğini fark ederiz. Sanat her zaman çekirdekteki yoğun enerji gibi tasarım ve mimariyi arkasından çeken bir güç olmuştur. Konu “Mimarlık” olunca ben de Venedik Önizleme Etkinliğini sanat ve tasarımın kesiştiği noktada fikirler üretebileceğim bir interdisipliner fikir paylaşım ve iletişim ortamı olarak düşündüm ve konuya bu şekilde yaklaştım.. Dünyadaki güncel sorunları – örneğin küresel ısınma, savaş, göç, mülteciler - yerel, bölgesel ve küresel boyutlarda tartışıldığı yeni fikirlerin - mimarlık veya mimarlık ötesi kavramları paylaşıldığı bir buluşma ortamı olarak ele aldım. Ürünlerimi de bu çerçeveye uygun olarak öykülendirip ortaya çıkardım. Bu projede mekân ve sanat işleri arasında ilişki kurmayı hedeflediğim “işlevsiz” mobilyalardan oluşan mekâna ve izleyicilerine duyarlılık gösteren, tutarlılığı hedefleyen ve bütünsel yeni seri işler ürettim. “Küresel Isınma” olgusunun yansımaları olan “erime” ve “çatlama” etkilerinin “mobilya” üzerindeki yorumlarını soyut izlerle aktarmaya çalıştım. “en sonunda” kendimizi bulacağımız rahatsız edici senaryoylu sübtil formlardan oluşan işlevsiz mobilya, enstalasyon ve video çalışmamla sunmaya çalıştım. Bu ürün tasarımları aynı zamanda doğanın ekolojik dengesine verdiğimiz zararın ötesinde; insan ilişkilerinde ve toplumlararası diyaloglarda kaybettiğimiz kaliteye de dikkat çekerken doğamızdan ve bilincimizden yitirdiklerimizi telafi etme konusunda bir bakış açısı sunuyorlar ve bir çeşit bir arınma süreci öneriyorlar. Örneğin “Wirenets” (Telörgüler) yani sınırların sembolleri… Bu işler “Gerçekten sınırlara ihtiyacımız var mıdır?” ve “Ne zaman sınırlara ihtiyacımız olmaz?” sorularını bizlere soruyor. Binlerce sene önce kaybettiğimiz etik değerlerimizi; saygı, güven ve öz tatmin konularını yeniden keşfedip ve tanımlamamızın gerekliliğinin altını çiziyor. Sıcaktan ve kirlenmeden yıpranmış iki adet Viktoryan stilinde sandalye ve orta masadan oluşan “Fiskos” Grubu “Aftermath..” (Sonrasında..) Enstalasyonu ise bu çürümeye sebep olan insanlar ve toplumlar arasındaki “güçler savaşını” eleştiriyor. Mekâna kırmızı rengi sağlayan kablo ve elektrikle kuşanmış sarkıt ve dikit formundaki “Sarkıt ve dikitler” ile doğa sahneye giriyor ve “ego” nun etkisini izleyicilere tüm sergi boyunca hatırlatıyor. Aynı refaransı tıpkı “Ying Yang” gibi iki özdeş parçaya verevine bölünmüş “Crack” (Çatlak) Masa’da buluyoruz. Aradaki boşluk her ilişkide ihtiyacımız olan düzeyli mesafeyi simgelerken; ısı ve ego arasındaki ilişkinin altını çizerek bir yerde kademeli olarak içimizdeki basamakları indirmemiz gerektiğini öğütlüyor. “Our Blue Planet” “Bizim Mavi Gezegenimiz” Video işi Aralık 2015’te (yani kışın ortasında) Dubai’de çektim. Suyla dolu havuzun ters yansıyan mavi kompozisyonda suyun dalgalarıyla kıpırdayan bir modern mimari silüeti, dev palmiye ağaçlarının yaprakları, düzenli mavi mozaikler ve filtre kapağı yani insan eliyle icat edilmiş birkaç elemandan öte; yakın gelecekteki en değerli öğe olacak “suyu” bize yapay da olsa biriktirme çabasının anlatımını sunmaya çalıştım. İçinde bulunduğumuz bu çok sıcak dönem sadece gezegenimizin ekolojik dengesinin değil toplumlar arasındaki dengelerin de sarsılıp çatladığı savaşların patlak verdiği bir dönem. Bir tasarımcı olarak insanlar ve toplumlar arasındaki ilişkileri gözlemliyorum. Her varlığın sınırları vardır, sınırlara ihtiyacı vardır. Bireylerin de kendi aralarında görünmez sınırlara ihtiyacı vardır. Bir komşu düşünün. Yan yana evleriniz olsun. Kapınız birbirinize hep açıktır. Ne zaman kapı çalmak gerektiğini ne zaman ayrılmak gerektiğini çok iyi biliriz. Bireyler olarak bunu başarabiliyoruz. Toplumlar olarak başaramıyoruz. Hele konu milletler olunca arada sınırlara, tel örgülere ve vizelere ihtiyaç duyuyoruz. Ülkeler de yetmiyor. Kendi topraklarıyla yetinemiyorlar da başka zayıf bir toplumun yaşadığı topraklara gözlerini dikip sömürmeyi kendilerinde hak görüyorlar. Etki tepkiyi doğuruyor. Ve savaşlar çıkıyor. Bu kısırdöngünün en başına dönmek lazım! Savaşmak isteyen bir insan önce kendi cehaletiyle savaşmalı. Önce kendini değiştirmeli. İnsanların tümü değil ancak dünyayı yöneten güçlerin açgözlülükten çıldırdığını ve onlara sorgusuz sualsiz boyun eğen kitlelerin dünyayı büyük bir yıkıma uğrattığını gözlemleyebiliriz. Acilen bir değişime, bilinç uyanmasına ve barışa ihtiyaç var. Barış, Bilgelik ve Birlik artık gelmeli. İnsanlar körü körüne inanan ve ezbere yaşayan sadece tüketen ve asla doymayan düşünmeyen varlıklara dönüştüler. Yetinmek ve paylaşmak acilen yeniden keşfedilmeli. İnsanın bir iradesi vardır ve bu iradeye sahip olmak bir sorumluluktur. Her birey sadeleşmesi, değişmesi ve dönüşmesi gerektiğinin farkına varmalı. Egonun bireyselliği sona ermeden bütün olunamaz. Ve tekrar altını çiziyorum “Barış, Bilgelik ve Birlik artık gelmeli” Sanatseverler Aslı Kutluay’ın eserlerini Mira Koldaş Art Galeride görebilirler. Önemli sergileri ve Ressamları, sanatseverlerle buluşturan Mira Koldaş Art Galeri’ye, okurlarıma çalışmalarını anlatan çok yönlü Sanatçımız Aslı Kutluay’a kendi adıma ve okurlarım adına teşekkür ediyorum. Bu haber 2162 defa okunmuştur.
| |